21 Temmuz 2008 Pazartesi

Mamma Mia!

Yorucu bir staj haftasının bitiminde yeni yazımla hepinize merhaba diyorum. Staj işleri ve ev bulma telaşı derken çok saygıdeğer stage-eater Gözde hanımefendinin doğum gününü de unuttuğumu farkettim. Huzurlarınızda kendisinden özür diliyor, geçmiş ve gelecek doğum gününü kutluyorum.

Cumartesi günü Serdar'la gittiğimiz Mamma Mia! filminden bahsetmek istiyorum biraz. Aslında film yerine müzikal desek daha doğru olur. Film başlamadan önce bildiğimiz romantik komedi tarzı bir film izleyeceğimizi sanıyorduk, zaten bizi filme çeken de Meryl Streep, Christine Baranski, Colin Firth ve Pierce Brosnan'dan oluşan müthiş kadrosuydu. Filmin başında başrol hanım kızımızın şarkısıyla kendimizi bir müzikalde bulduk. Daha sonra da Money Money Money, Dancing Queen ve Voulez-Vous ile 'aa ABBA' nidalarıyla filmi izlemeye devam ettik. Filmi izlerken Meryl Streep'e aşık olduk. Pierce Brosnan'ın karga sesine tahammül ettik. Yunan adasının karşısında gözüken kara parçası acaba Türkiye mi diye düşünemeden edemedik. Filmin sonundaki bis sahnesini ışıklar açıldığı ve herkes kalktığı için izleyemediğimizden üzüldük. Filmden çıkınca beklediğimizden farklı ve çok daha güzel, eğlenceli bir müzikal izlemiş olduk ve acı gerçeği de eve gidip de internete girince öğrendik. Meğerse Mamma Mia! zaten ABBA'nın şarkısı ve ABBA temalı bir Broadway müzikaliymiş, filmi oradan uyarlamışlar. Tabi bizim gibi ABBA ve müzikal cahili insanları bile çeken ve sonunda çok güzel tatlar bırakan bir film/müzikal eminim ki ABBA hayranlarını da tatmin etmiştir. Yada tam tersi, cahilliğimizden dolayı aslında kötü bir filmi güzel bulduk. Artık işin doğrusunu otoritelere bırakıyorum (O kabak kendini biliyor).

Stajla ilgili bir şey yazamıyorum çünkü 5 sayfa gizlilik belgesi imzalattılar. Misal, şantaja uğrarsak ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir madde vardı. O bakımdan bu konudan direk kısaca E.D.'ye geçmek istiyorum. Kısaca E.D. arkadaşımız bildiğiniz üzere Almanya'da staj yapıyor. Artık stajın sonlarına geldiğinden kısa bir Paris, Venedik, Roma turu yapmak istiyor ama bilmediği bir şey var, en sevdiği arkadaşı canı ciğeri olmadan bu gezi ona yar olmayacak. Bunu böyle bir kısaca E.D.

Son olarak da Betül hakkındaki yazımın çok övgü alması ve gelen çeşitli istekler üzerine bir sonraki yazımın sürpriz bir insan hakkında olacağını da söylemek istiyorum. Ankara'dan sevgiler.

2 Temmuz 2008 Çarşamba

RollerCoaster Tycoon

Malatya'ya gitme arifesinde bilgisayarıma ne yükleyeyim de oradayken ve daha sonra da Ankara'ya geçtiğimde sıkılmayayım diye düşünürken aklıma RollerCoaster Tycoon geldi. Bilgisayar oyunlarıyla az çok ilgilenen biri bu oyunu mutlaka duymuştur. 99'da çıktığında şans eseri bir arkadaş sayesinde tanışmıştım ve hala oynamaktan sıkılmıyorum. Bilmeyenler için oyunu kısaca anlatayım:

İsminden de tahmin edeceğiniz üzere oyunda bir lunapark kuruyorsunuz. Çarpışan otodan gondola, 3D sinemadan perili eve kadar herşeyi yapabiliyorsunuz. Ayrıca 20'den fazla rollercoaster'ları istediğiniz şekilde tasarlayıp içindeki trenlerin nasıl gittiğini izleyebiliyorsunuz. Oyunu anlatmaya devam edersem kelimeler yetmez. Hani 'anlatılmaz, yaşanır' diye bir tabir vardır ya, işte bu oyun da aynen öyle.

İlki tabi çok başarılı olunca oyunun 2.si de çıktı. Grafik motoru ve menü arayüzünün aynı olmasıyla birlikte yeni oyuncaklar (evet oyuncak demek istiyorum çünkü hakikaten oyuncak gibi ve çok eğlenceli), yeni dükkanlar ve de nispeten daha kolay bir inşa modu var. Bir kaç sene önce de son versiyonu 3 boyutlu olarak çıktı. İlkinden çok farklı bir tat verse de genelde kült oyunların 3 boyutlusu çıkınca başarısız olması gibi bir durum söz konusu olmadı ve daha gelişmiş yapay zeka ve grafiklerle, hemen hemen benzer ve daha kullanışlı bir inşa modu sayesinde yine çok eğlenceli bir oyun ortaya çıktı. 3. versiyonun en önemli özelliği de sanki rollercoaster ve diğer oyuncakları sürüyormuşuz hissi veren CoasterCam olayıydı. Daha sonra çıkarılan ek paketlerle oyun daha da eğlenceli oldu. Mesela ilk ek paketi sayesinde artık aqua park olayına da girebiliyorsunuz ki bir aqua parkı tasarlamanın yine ne kadar eğlenceli olduğunu anlatamam, yaşamanız gerek.

Ben tatil için yanıma 2.'sini aldım çünkü 3. versiyonu her ne kadar eğlenceli ve öncekilerden daha kapsamlı olsa da, 2.si kadar zevk vermemekle birlikte istediği grafik özellikleri nedeniyle de okulumun verdiği külüstür dizüstünde kağnı hızıyla ve dandik grafiklerle çalışmaktadır. Lunaparka gelen adamların pıtır pıtır yürümesi, rollercoaster'da aşağı hızlıca giderken çıkardıkları sesler, kusma efektleri... hepsi ayrı bir eğlence. Bu tür oyunlardan hoşlanıyorsanız ve de daha önce oynamadıysanız bence hemen bir yerlerden bulup oynayın, pişman olmazsınız. Aslında lunaparka gitmekten hoşlanmanız bile bu oyunu sevmeniz için yeterli bir sebep. Benim bu oyunu sevme nedenimse sanırım yükseklik korkumdan dolayı gerçek hayatta dönme dolap ve gondola bile binemeyişim olabilir. Ama bilgisayar oyunları da gerçek hayatta yapamadığımız şeyleri yapabilmek için değil midir zaten?